Neden kilo alıyoruz? Öncelikle bunun cevaplanması gerekir.
İnsan kilo alması basitçe düşündüğümüzde yiyecek ve içecekler ile aldığı kalori, yaktığı kaloriden fazla olursa vücut bu kaloriyi yağ olarak saklamaktadır.Yani kilo almamak için ya aldığımız kaloriyi azaltacağız ya da aldığımız kaloriyi kullanacağız.Esas mesele bu aşamada başlıyor.Bazen kilo alma vücudun bir koruma mekanizması savunma mekanizması olabiliyor.
Kilo almak yağ dokusu bizi neden koruyup savunuyor biraz bunu merek edip inceleyelim.Günümüz dünyasında yediğimiz içtiğimiz bir çok şey değişti. Raf ömürleri artırılması için bazı kimyasallar ve sentetik koruyucular kullanılmaya başlandı. Temel gıda maddeleri daha uzun ömürlü olsun ve daha çok ürün versin diye maalesef genleri ile oynanmaya başlandı ve bu başarıldı. Genetiği değiştirilmiş(GDO) ürünler piyasaya hakim oldu. Daha uzun ömür daha fazla ürün adına yiyeceklerin genleri değişti. Bu durum biz insanlar hayvanlar ve dünyada yaşayan tüm canlılarda genetik olarak alışmadıkları dışı aynı ama içi genleri farklı gıdalar haline geldi. Vücudumuzu bedenimizi oluşturan hücresel anlamda baktığımızda, uzun raf ömrü olan paketlenmiş kimyasallarla işlem görmüş GDO lu besinleri hücrelerimiz yabancı olarak algıladılar. Yabancı olarak algılanan besinlere karşı hücreler savunmaya geçer. Ve onları zararlı olarak algılarlar. Öncelikle vücudun kendini koruma mekanizmaları devreye girer. Vücudun detoksifikasyon mekanizmaları işlemeye başlar. Ancak alınan bu gıdalar belli bir süre devam ederse detoks mekanizması yeterli olmamayı başlar.
Öncelikle barsaklarımızdaki bulunan yararlı mikrop (probiyotikler) miktarı ve tipi değişmeye başladı. Bizim içimizde beraber yaşadığımız bize faydası olan zararlı gıdaları parçalayıp etkisiz hale getiren yararlı hale gelmesini sağlayan mikroplar azaldı. Bize faydası olmayan kendileri için çalışan ortak çalışmayan mikroplar çoğaldı. Yani mikrobiyotamız (mikropların-bakterilerin oluşturduğu dünya, bizim yararımıza olan denge değişti. Dünyanın bozulması gibi onlarda bozuldu. Zararlı bakteriler barsaklarımıza hakim oldu. Gelen gıdaların içindeki bizim için zararlı olanları etkisiz hale getiremezler. Ve hatta kendilerinin çıkardıkları atıklarda bize zarar verir.
Barsaklarımızda bulunan enterosit dediğimiz barsak hücreleri ile bu zararlı ve yabancı gıdalar ve sıvılar ile karşı karşıya kalır. Yapacağı tek şey vücudu savunmak içim askerlerini yani immüm sistemde çalışan lenfosit ve arkadaşlarını devreye sokmaktır. Toksinlerin içimize girmesini ve etkisiz hale gelmesini sağlamaktır. Alınan gıdalar bu şekilde olmaya devam ettiği sürece bu sisten yetersiz hale gelir.
Sonra toksinler ve zararlı olan gıdalar vücudun içine girer. KC de ve vücudun diğer temizlik organları olan Böbrek, Deri ve Akciğerler ile atılmaya çalışılır. Kalori fazlalığı ve toksin yükü yağlanmayı artırır çünkü diğer temizlik ve detoksife organları gibi görev görür. Vucuttaki toksinleri hapseder. Yağ toksinleri içine alarak etkisiz hale getirmeye çalışır ve vücudun yağlı olan organ ve bölgelerine depolanır.
İşte bu duruma biz fonksiyonel tıpta metabolik sendrom deriz.Bu sendrom overlerde olursa polikistik over hastalığı,
pankreasta olursa insilün direnci diyabet,tiroidte olursa haşimato guatr,böbrek üstü bezinde ve damarlarda olursa hipo yada hipertansiyon,
hipofizde olursa hormonal bozukluklar, beyinde olursa alzaymır orarak kendini gösterebilir.Tabi ki yağlanma olarak kilo yapar.
İşte artık vücudun hangi sistemi zayıf ise orda hastalıklar çıkar.Peki bu durumun kilo ile ne ilgisi var diye sorulabilir?
Çok yakından ilgisi var çünkü kilo alma yağlanmada bir tür detoks mekanizmasıdır. Vücuda giren toksinler ve zararlı olan gıdalar atılamadığında yağ hücreleri toksinleri içine alarak zararsız hale getirir. Ve bu durumda kilo almaya başlar ve diyetlerle bir türlü kilo veremez hale geliriz. Su içsem yarıyor demeye başlarız.
Birde Eletromanyetik kirlenme, ruhsal kirlenme, bedensel, zihinsel kirlenme ilave olduğunda kilo alma hızla artar. Kendini kötü hissettiğinde strese girdiğinde tek rahatlama yolu olarak yemeyi tercih etmeye başlayabilir.Bu geçici bir rahatlama sağlar ancak belli bir süre sonra bu yolu insan oğlu öğrenir her bunaldığında sıkıntıya girdiğinde oral tatminiyet sağlamak için yemeye devam eder. Sonuç sürekli yiyen harcamayan toksinlerle dolan insana döner.Kaçınılmaz olarak kilo alır.Kilo almak aslında biyopsikososyal bir durumdur.Bu açıdan yaklaşmak daha doğru olacaktır.
İşte bu aşamada bedensel, zihinsel ve ruhsal olarak incelemek amacı ile hipnoterapi ve akupuntur ile beslenmenin planlanması etkili bir teknik olmaktadır.Ayrıca zayıflama ve yağ hücrelerinden vücuda salınan toksinlerinde giderilmesi için bazı şelatörlerin( toksin atıcı bitkisel destek ürünleri) kullanılması ile beraber kalıcı kilo verilmesi sağlanır.